Makaleler

İş dünyasında ürtiker ile yaşamak

İş arkadaşlarınızla cilt rahatsızlığınızın ayrıntılarını paylaşmaktan rahatsızlık duyuyorsanız, yalnız değilsiniz. Ürtiker ile yaşayan ve işte yükselmeye çalışan Luke’ün öyküsünü okuyun.

10 yıl boyunca ürtiker ile yaşayan Luke Skin to Live in (Cildinle Mutlu Yaşa) kitabının yazarıdır. Ürtiker sanal ortamında aktiftir ve anlatacak birçok güçlü öyküsü vardır. Luke evlidir ve halen eşi ve yeni doğan çocuğuyla Kanada’da yaşamaktadır.

Mesleki kariyerim süresince ürtikerim vardı. Son 10 yıl boyunca, son 6 işverenimden sadece birine hastalığımı anlattım. Beklendiği gibi bu, işime son verilen tek dönemdi. Bazı kişiler çok şanslıdır, değil mi?

Biraz geri gidelim. Genel olarak, çok sağlıklı bir mesleki kariyerim vardı. Basamakları tırmandım, zirveye ulaşmak için çalıştım. Cilt rahatsızlığımı iş yerinde kimseyle paylaşmadığımı, aslında hiç kimseyle paylaşmadığımı da belirtmem gerekir. Bodrumdaki farelerle bile.

Dikkatlerin üzerimde olmasını ve acımalarını istemediğim için sır olarak saklamak istedim. Sonuçta işe yarıyor, değil mi? Arkadaşlarınız ve aileniz arasında farklıdır; ancak iş yerinde bir profesyonelsiniz, işinizi yaparsınız ve mazeret ileri süremezsiniz. Burada tekrar zorunlu iş gücü mantrasına uyarım.

Rahatsızlığımı sakladım  

Kabartılarla çalışmak herhangi bir cilt rahatsızlığıyla çalışmak gibidir (olasılıkla başlangıçta saklarsınız). Ya da yapmam gerektiğini düşündüğüm için yaptığım buydu. Durumum kötüleştiğinde günü korkuyla beklerdim; ancak hala kendimi yataktan kalkmaya, giyinmeye ve işe gitmeye zorlardım. Durumum çok kötüyse ve tüm yüzümde kabartılar ortaya çıkmışsa, birilerinin fark etmesinden korktuğum için hastalık izni alırdım. Benim uzun bir süre yaptığım buydu.

Düşük konsantrasyon, düşük verimlilik

İşteyken durumum kötüleştiğinde en büyük zorluk, odaklanmak ve kaşınmamaya ya da dikkat çekmemeye çalışmaktır. Çok yoğun kaşıntım olduğunda banyoya koştuğumu, gömleğimi çıkardığımı ve kendimden geçerek vücudumu tırmaladığımı, aşırı kaşınmaktan gömleğimin yakasında kan izleri kaldığını hatırlayabiliyorum. Şimdi bu konuşmaları hayal edin:

Yönetici: “Nereye gittin?”

Ben: “Banyoya.”

Yönetici: “25 dakika sürdü ve gömleğinin yakasında kan var.”

Ben: “Hımmm. Evet.”

Yönetici: “Of çeker ve yürür.”

Biri boynumdaki ya da ellerimdeki kabartıları gösterdiğinde, “alerji” diye yanıtlardım çünkü bana göre alerji onların anlayabileceği bir durumdu, Kronik Spontan Ürtiker ise değildi. Onlara cilt hastalığı değil alerji olduğunu anlatarak, yalan söylemeyi tercih ediyordum.

 

Lanet olası!

2011’de esas olarak fazla hastalık izni kullandığım için işime son verildi. Yöneticim çok anlayışlı ve açık bir kişi gibi görünüyordu, bu nedenle ona sırrımı açabileceğimi hissettim. Ona zaman zaman kabartılarım olduğunu ve her gün müşterilerle ilişkim nedeniyle, bu kabartılar yüzümde ortaya çıktığı zaman çok utandığımı anlattım. Çok fazla hastalık izni istememin nedeni buydu. Durumu önemsizleştirdi ve beni yüzünde doğum lekesi olan bir arkadaşımla karşılaştırdı. “Jose’nin yüzünü görüyor musun? Utanmıyor. Hastalık izni istemiyor. Bunu büyük mesele haline getiren sadece sensin ve böyle davranmasan kimse fark etmezdi.” Bu konuşmayla kendimi daha iyi hissetmemi sağlamadı. Esas olarak, durumumu görmezden gelirsem, hiç kimsenin fark etmeyeceğini söyledi.

Doğal olarak, hatalıydı çünkü anjiyoödem ortaya çıktığında gözlerinizi açamaz hale geldiğinizde, görüştüğünüz herkes %100  fark edecektir. Bana güvenin.

Kabartıları ona anlattığımda ne umut ediyordum tam olarak emin değilim: Şefkat? Yardım? Ona anlattıktan bir ya da iki ay sonra, devamsızlık nedeniyle işten ayrılmam istendi.

 

Yeni yollar bulmak

 

 

İşten atılmam, özellikle ne olduğunu çok az kontrol edebildiğim ya da hiç kontrol edemediğim bir zamanda gerçekleşti. Kendimi çok zor durumda hissediyordum. Bir eşim ve küçük oğlum vardı ve bir işimin olmaması stresi çok baskı yaratan bir durumdu.

 

Bu durum birkaç gün sürdü ve sonunda beni sarstı: Bununla başa çıkabilmenin yolu bu değildi.

 

Ayağa kalkıp başka bir iş bulmam gerekiyordu. Her gün uygulayacağım  “kuralları” oluşturmaya karar verdim:

  1. kural: ürtikerin kendimi algılama biçimime müdahalesine izin vermeyeceğim
  2. kural: Her gün doğru işi öncelik haline getireceğim
  3. kural: Biriyle konuşurken kendime güvenli ve sempatik olacağım ve ürtiker konusunda açıkça konuşacağım

Saçma gelebilir; ancak bu kurallar bana gerçekten çok fazla yardımcı oldu. Kendime güvenim yerine geldi; bu hastalığı düşünmüyordum. Bir işveren yanıt vermiyorsa, onu bırakıp sonrakine başvuruyordum. Görüşmede neden işten çıkarıldımı soran olursa, nedenini açıklıyor ve durumu anlatıyordum. Zor olsa da dürüstlüğümün kendime güvenimi artırdığına ve kendi değerimi gösterdiğine inanıyorum.

 

Yola devam

Sonunda bir iş bulduğum için mutluyum. Yeni yöneticim cilt rahatsızlığımı bildiği için çok daha az baskı hissediyorum ve saklamaya çalışma stresini yaşamam gerekmiyor. Benzer durumdakilere önerim ne olabilir? Pozitif olmak ve kendine güven duymak, iş görüşmesinde sahip olabileceğiniz en iyi araç . Ürtiker ile yaşamak sizi mücadeleci yapar ve içinizdeki azmi gösterebilirseniz, diğer adaylar dikkat olmalı çünkü, siz alınırsınız!

Genel olarak, benim için ve diğerleri için  en önemli kısım, ürtikerden bağımsız olarak yola devam etmeniz, en iyisi için çaba göstermenizdir. Bu her zaman kolay olmayabilir ve herkes anlamayabilir; hastalığınızın hayatınızı kontrol altına almasına izin veremezsiniz. İşimdeki başarılarımla gurur duyuyorum ve her gün %110 verimli olduğumdan eminim. Hastalığım bana bir şey öğrettiyse o da yaratıcı düşünen biri olmaktır.

Tamam, bunlar son zorunlu klişe işyeri mantralarıydı, Söz veriyorum!